9.02.2008

SON PEYGAMBERDEN SONRA ELÇİLER GELECEK Mİ?


13
SON PEYGAMBERDEN SONRA ELÇİLER GELECEK Mİ?
"Hani Allah nebilerden -peygamberlerden- misak (söz) almıştı: 'Size kitap ve hikmet vereceğim. Daha sonra, beraberinizdekileri doğrulayan bir resul -elçi- geldiğinde, ona inanacak ve onu destekleyeceksiniz.' Demişti ki: 'Bunu kabul ettiniz ve bu sorumluluğu aldınız mı?' Onlar: 'Kabul ettik' dediler. (Bunun üzerine Allah) 'Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahid olanlardanım' dedi." (3:81)
3:81 ayeti, çok açık bir şekilde tüm nebilerden sonra, onların kitaplarını doğrulayan bir resulün geleceğini haber verir. Ayette sözü geçen "misak", yani sözleşme, Allah ile nebileri arasında gerçekleşmiştir. Bu misaka tüm nebilerin katıldığı anlaşılıyor. Zira ayette "sen hariç diğer nebilerden misak aldık" denmiyor. Yahut "senden önceki nebilerden misak aldık" da denmiyor. Misakın Muhammed peygamberden de alındığı anlaşılıyor. Kuran'ın bir başka ayetinde de Muhammed istisna edilmiyor, aksine, sözkonusu misaktan söz eden 33:7 ayetinde, bu misaka katılan bazı nebilerin isimleri zikredilmiş ve bu arada Muhammed'in de dahil olduğu, "ve minke = senden de" kelimesiyle ifade buyrulmuştur.
"Hani nebilerden -peygamberlerden- misak (söz) almıştık. Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan, ve Meryem oğlu İsa'dan... Onlardan sapasağlam bir söz almıştık." (33:7).

"Nebi" İle "Resul" Arasındaki Fark
Kuran, tüm peygamberlerden ve kitaplardan sonra gelecek olan elçiden haber verdiği 3:81 ayetinde, aynı zamanda nebi (peygamber) ile resul (elçi) arasındaki anlam farkını da öğretmektedir. Bu ayete göre, Allah, nebilere kitap vermiştir. Resul ise geçmiş kitapları tasdik edicidir. Kuran'ın bütünlüğü incelendiğinde her nebinin, aldığı kitapları insanlara iletmekle yükümlü olduğu çıkmaktadır (2:140; 2:159; 3:71; 3:187; 2:247,248; 2:61; 2:177; 2:213). Yani her nebi aynı zamanda resüldür. Nebileri, sadece Allah'tan kitap alan, fakat insanlara mesajı iletmekle yükümlü olmayan kişiler olarak tanımlamak, az önce verdiğim ayetlere tümüyle muhaliftir. Dileyen 2:213 ve 43:6 ayetlerine de bakabilir. Allah'ın bir insana vahyettikten sonra o vahyi gizlemesini emretmesi, konuşmasını yasaklaması sünnetullah'a aykırıdır.
Demek ki Kuran'ın tanımına göre nebi, hem kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve hem de aldığı yeni kitabı insanlara ulaştırıcıdır. Ancak her resul nebi değildir. Nitekim, Kuran'da resul, kelime anlamıyla kullanılmasına rağmen (12:50); nebi kelimesi sürekli Allah'ın peygamberleri için kullanılmıştır. 6:83-86 ayetlerinde 18 isim sayılmakta ve bunları izleyen 89. ayette bunların nebi olduğu belirtilmektedir. Muhammed ve İdris peygamberin de nebi olduğu başka yerlerde belirtilir(33:40; 19:56). Böylece Kuran'da ismi geçen resullerin 20 tanesinin nebi olduğu ortaya çıkmaktadır. Kuran'a göre, Hud, Salih, Şuayb sadece resuldürler.
Muhammed, Son Peygamberdir; Son Elçi Değil
Muhammed aleyhisselamın son peygamber (nebi) olduğunu bildiren 33:40 ayeti çok ilginçtir. Bu ayet, Muhammed'in son elçi (resul) olduğunu iddia edenlere bahane bırakmamıştır:
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah'ın resulü (elçisi) ve nebilerin (peygamberlerin) sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir." (33:40).
Herşeyi bilen Rabbimiz, peygamberlerini putlaştıranların sürekli olarak kendi peygamberlerinin son resul olduğunu iddia ettiklerini bildiği için 33:40 ayetinde "nebilerin sonuncusudur" ifadesini tek başına kullanmıyor. Gramer açısından kullanılması hiç gerekmiyen "O, Allah'ın resulüdür" ifadesi gereksiz bir tekrar değildir: "...Ancak o, Allah'ın resülü ve nebilerin sonuncusudur..." Dikkat ederseniz ayetin ifadesi, "Ancak o, Allah'ın son resulü ve nebisidir." şeklinde değildir.
Ne yazık ki geçmiş ümmetlerin hatalarını aynen tekrarlayıp Kuran'dan uzaklaşan İslam ümmeti (25:30; 23:52-56; 15:91), nebi ile resul kelimesinin anlamını kaydırıp birbiriyle değiştirerek, Muhammed'in aynı zamanda son resul olduğu yalanını ortaya atmışlardır.
Kuran'da, daha özel bir ifade olan "nebi" kavramını, kitap almayan tüm elçiler anlamına kaydırarak, yaptıkları bu tahrifatla, 3:81'de müjdelenen resulü inkar etmek istemişlerdir. Her şeyde olduğu gibi nebi ve resul kelimelerinin anlamında da ihtilafa düşen "ulema", böylece o resulün dönemine erişecekler için bulanık bir zemin oluşturmuşlardır.
3:81 Ayetinin Diyanet Mealindeki Çevirisini İnceleyelim:
"Allah, peygamberlerden ahid almıştı; 'Andolsun ki size Kitap, hikmet verdim; sizde olanı tasdik eden bir peygamber gelecek, ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardım edeceksiniz, ikrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?' demişti. 'İkrar ettik' demişlerdi de: 'Şahid olun. Ben de sizinle beraber şahidlerdenim' demişti."
Dikkat ederseniz Diyanet meali, nebi ve resul kelimelerinin her ikisini de bir tek kelimeyle, "peygamber" kelimesi ile dilimize çevirerek ayetin gerçek anlamını kaybettirmiştir. Ama aynı meal, 33:40'daki resul ve nebi kelimelerini aynı "peygamber" kelimesiyle tercüme edememiştir. Niçin? Çünkü bu kelimeler mesafe olarak birbirine çok yakındır. İki ayrı kelimeyi tek kelimeyle çevirmesi halinde cümle düşüklüğü ortaya çıkacaktı.
Yanımda bulunan onbir Türkçe mealden sadece Osman Nebioğlu'nun meali ayetteki nebi ve resul kelimelerini ayrı kelimelerle doğru olarak dilimize çevirmiştir:
"Hani Allah, Peygamberlerden: 'Size verdiğim Kitap ve hikmetten sonra sizi doğrulayan bir Elçi gelince ona gerçekten inanıp yardım edeceksiniz' diye söz almıştı..."
Osman Nebioğlu, belki de soyadındaki kelimenin anlamını iyi araştırmış ve nebi ile resül arasındaki farkı öğrenmiştir. (Bu yazıların yayımlanmasından 5 yıl sonra Yaşar Nuri Öztürk tarafından yapılan çeviri de sözkonusu iki kelimeyi birbirinden ayırmıştır. Kendilerini kutlarım. ÖztürkÕün çevirisi diğer tüm Kuran çevirilerinden kategorik olarak farklıdır. Zira, ayetlerin anlamını ortaçağ palavracılarının uydurduğu hadislere göre saptırma gayreti göstermemiş, bilakis muvahhid bir mümin olarak Kuran'ı anlamaya çalışmıştır.)
Tarihin Tekerrürü
Kuran, 40:34 ayetinde insanların peygamberlerini putlaştırma eğilimlerinin bir sonucunu vermektedir:
"Size daha önce Yusuf apaçık delillerle gelmişti. Size getirdiği mesaj konusunda kuşkuya düştünüz. Sonunda o ölünce 'Allah ondan sonra resul -elçi- göndermeyecek' dediniz. İşte Allah, ölçüyü aşan şüphecileri böylece saptırır." (40:34).
Bu ayet-i kerime bir çok yönden ilginç dersler vermektedir. Allah'ın elçisine karşı çıkan ruh tipinin daha sonra o peygamberi putlaştıranlarla aynı olduğunu belirtmektedir. Yani Yusuf'a karşı çıkanlar ile, onu geleneksel olarak taklidi imanla kabul edip putlaştıranlar arasında hiçbir fark yoktur. Yusuf'u putlaştıranlar Yusuf'un zamanında yaşasalardı ona ilk karşı çıkanlar olacaktı. Zira putperest zihniyetin putları eksik olmaz. Yusuf'tan önceki putlarından dolayı Yusuf'u reddedeceklerdi.
Nitekim Musa'yla mücadele eden taklitçiler, ölümünden sonra Musa'yı putlaştırdıkları için, kendilerine gönderilen bir çok peygamberi reddetmişler ve hatta öldürmüşlerdir. Tevrat'ta İsa'nın peygamberliğiyle ilgili bir sürü müjdeler olmasına rağmen bunları yanlış yorumlayarak İsa'ya karşı çıkmışlardır. İsa'yı öldürmeye kalkışan taklitçi zihniyet, İsa'nın ölümünden kısa süre sonra onu putlaştırmış ve İncil'de Muhammed'in peygamberliği ile ilgili birçok işaret ve haber olmasına rağmen bunları yanlış yorumlayarak Muhammed'e karşı çıkmışlardır. Muhammed'e karşı çıkan taklitçi zihniyet, Muhammed'in ölümünden sonra Muhammed'i putlaştırmış ve Kuran'da son peygamberden sonra gelecek resul=elçi ile ilgili apaçık ayetler olmasına rağmen Muhammed'in "son resul" olduğunu iddia etmişlerdir.
Müslümanlar Muhammed'i Putlaştırdılar
Müslümanlar, Kuran'dan uzaklaşıp hadislerle meşgul olmaya başlamakla Muhammed'in yolundan uzaklaşmış ve onun şikayetine muhatap olmuştur (25:30). Kuran'a göre hüküm koyucu sadece Allahtır. Muhammed, Kurandan başka hüküm kaynağı tanımamıştır (12:40; 18:26; 5:48-49; 6:114). Kuran'a göre Muhammed bizim gibi bir beşerdir. Kendisini beşeri niteliklerin üzerinde niteleyenleri reddetmiştir (18:110; 41:6). Kuran'a göre Muhammed, hatasız değildir. Her beşer gibi hatalar ve günahlar işlemiştir (47:19; 48:2; 33:37). Muhammed, kendisine bile yarar ve zarar veremez (10:49). Ahirette hiç kimse hiç kimseyi kurtaramaz (13:16; 25:3; 34:42; 48:11). Muhammed'i, Allah'ın hiç bir elçisinden üstün tutamayız (2:285). Allah, kainatı Muhammed için değil tüm insanlar için yaratmıştır (16:12; 31:20). Daha bir çok konu var ki bu konularda Kuran ayetlerinin hilafına inanç ve tavırlar gelişmiştir. Örneğin 72:18,19; 3:18; 39:45 ayetlerinin zıddına inanç ve sloganlar alabildiğine yaygınlaşmıştır. 33:56 ayetinin anlamı kaydırılarak felaketli bidatler oluşturulmuştur. Camilerin içine Allah'ın isminin yanına Muhammed ismini koymak ve hatta bununla yetinmeyerek, ilk halifelerin isimlerini de eklemek suretiyle 72:18 ayetine zıt bir bidat oluşturulmuş ve bu konuda sünni ve şii olarak ikiye bölünmüştür. Şiiler, camilerine Allah'ın isminin yanına 14 putlaştırılmış isim koyarken; sünniler 7 putlaştırılmış isim koymuştur. Bu isimlerden dört tanesi ortaktır. Sadece Allah'a hasredilmesi gereken mescitlerde, isimleri Allah'ın yanına yazılarak ilahlaştırılan Muhammed peygamber, ilk halifeler ve peygamberin torunları kendilerini putlaştıranlardan davacı olacaklardır (19:81,82; 10:29; 46:5,6; 18:110; 41:6). Kuran'ın mesajından haberdar olanlar, putların illa da heykel ve resim biçiminde olması gerekmediğini bilirler. Kuran, Mekke müşriklerinin putlarının heykeller olduğunu bildirmemekte, tam tersine, soyut bir putperestlik anlayışına sahip olduklarını bir çok ayette bildirmektedir (53:23).
Allah'ın adı anılınca hiç etkilenmiyen insanların, Muhammed adını işittiklerinde "Allahümme salli ala Muhammed ve ala ali Muhammed" nidalarıyla yaygara koparmaları, Muhammed'in Medine'deki mezarını ziyaret etmeyi bir ibadet saymaları bu felaketli bidatlerin sadece bir kaçıdır. Salat-ı Tefriciye ismiyle ünlü şeytani bir dua metninin 4444 kere okunması, Anadoluda, özellikle kadınlar arasında çok yaygın bir adettir. Bu duada, bütün dertleri dağıtan, hastalara şifa veren Allah değil, peygamberdir. Allah ise bu duanın gerçekleşmesi için bir elçi durumundadır! Bu tür dualarla dolu kitaplar, Türkiye'de en çok satılan kitaplardandır.
Muhammed Peygamberi putlaştıranlar Muhammed için 102 isim uydurmuşlardır. Allah'a sadece 99 isim verenlerin daha fazla ismi Muhammed'e yakıştırmaları nereden kaynaklanıyor? Sure başlarındaki harfleri bile peygamberin ismi diye insanlara sunanlar, bu arada sadece Yüce Allah'a has olan HAD, HASİB, MÜCİB, ŞAFİ, KAVİ, EVVEL, AHİR, ZAHİR, BATIN ... gibi nice isimleri peygamberlerine de maletmişlerdir. Bu isimleri kitaplara ve hatta Kuran'ın arka sahifelerine basanlar, bu isimleri zikredenler, peygamberlerini putlaştırmamışlar mıdır? Kendileri gibi bir beşer olan peygamber, ahirette kendisini putlaştıran bu kişileri suçlayacaktır. (18:110; 41:6)
Son peygamber olan Muhammed'den sonra, tüm kitapları tasdik edici bir resulün geleceğini bildiren ayetten bir önceki ayet, o resul geldiğinde kendisine karşı çıkacakların en önemli zaafını eleştirmektedir:
" Melekleri ve nebileri rabler edinmenizi de size emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size inkarı mı emreder?" (3:80)
Mehdi: Şeytani Bir Saptırma
İslam tarihi, Emevi ve Abbasi tağutlarının gerçek müminleri katlettikleri, peygamberimizin torunlarını hunharca şehid ettikleri bir dönemin sansüründen geçmiştir. Bu dönemlerde doğruyu söyleyenler, dinlerini şeytanın halifelerine satan ulema tarafından kanları ve malları helal görülerek etkisiz hale getirilmişlerdir. Ehl-i beyt ve taraftarlarının mücadelesi, basit bir saltanat kavgası olmayıp Kuran'a "ayetler" ilave etmeye çalışan ve peygamberin bizzat yazdığı orijinal Kuran'ı yakan Emevi hanedanlığına karşı verilen onurlu bir kavgadır. Bu konudaki delillerimizi "Üzerinde 19 Var" adlı kitabımızda bulacaksınız.
Bu felaketli dönemlerde Kuran'ın yeterli olmadığı inancı yaygınlaşmış ve hadis ve fıkıh öğretileri ortaya çıkmıştır. Bu mişnaları kabul etmeyenler sapık ve mürted (dinden dönenler) olarak damgalanmışlar ve hatta işkenceler altında katledilmişlerdir. Ebu Hanife, hadis uydurukçularının gazabına uğrayan ve Emevi ve Abbasi zalimlerinin işkencehanelerinde çile çeken mazlumlardan sadece birisidir. Oldukça şiddetli bir teokratik devlet terörünün estiği o günlerde Kuran'a rağmen bambaşka dinler oluşturulmuştur. Kurandaki kavramların anlamını kaydırmak için seferber olunmuştur. Peygamberin okuma yazma bilmediği yalanından, sahabe kadınlarının peçeli olduğu yalanına kadar... Taşla öldürme iftiralarından, Kuran'da nasih-mensuh ayetler bulunduğu şeklindeki melanete kadar... Dinde ihtilafın rahmet oluşundan, şefaat mitolojilerine kadar... Hacerül esved denilen işaret taşının putlaştırılmasından, peygamber mezarının ziyaretinin faziletlerine kadar... Peygamberin 30 erkeğin cinsel gücüne sahip oluşundan, sahabenin hacda kadınsız bir kaç gün kalmakta zorlandığına kadar... Peygamberin Medine'de bir yahudi tarafından büyülendikten sonra haftalarca şaşkın şaşkın dolaşmasından, açlıktan ötürü zırhını bir yahudinin yanına bir kaç kilo arpa karşılığında rehin bırakmış olarak ölmesine kadar... "Alim"lerin icmasının dini kaynak oluşundan, "sevadül azam" yani "büyük karaltı" masallarına kadar... Miracta Allah ile namaz pazarlığından, ayın mucizevi bir biçimde yarılıp bir parçasının Ali'nin bahçesine düşmesine kadar... Dinden dönenin öldürülmesinden, namaz kılmayanın dövülmesi veya öldürülmesi gerektiğine kadar... Erkeklerin kadınlardan üstün oluşundan, hayızlı kadınların camiye girmemeleri ve Kurana el sürmemelerine kadar... Erkeklere altın ve ipeğin haram kılınışından, müziğin resmin ve satrancın haram edilişine kadar... Kadınların boşama haklarını gasbetmekten, erkeğin ağzından kazara çıkan bir kaç sözle aileleri dağıtmaya kadar... Zekatı senede bir kereye indirmekten, Haccı birkaç güne sıkıştırmaya kadar... Hayvanlarla ilgili yüzlerce haramlar uydurmaktan, Kureyş'in ağız zevkinin bu konuda dini ölçü kabul edilmesine kadar... Hilafetin Kureyş'in hakkı oluşundan, "la ilahe illallah" demedikçe insanları öldürmenin gerekliliğine kadar... Sakal bırakmanın, sarık sarmanın faziletinden, kabak sevmemenin peygambere hakaret sayılmasına kadar... Peygambere uymanın hadis kitaplarına uymakla eş anlamlı oluşundan, hadislerin ayetleri iptal edebileceği iddiasına kadar...
Evet, Emevi, Abbasi ve Osmanlı dönemlerinde o kadar çok tahrifatlar yapılmıştır ki burada saymakla bitiremiyeceğim. Bu tahrifatlardan birisi de nebi ile resul kelimelerinin anlamını değiştirmek suretiyle Muhammed'in son resul olduğunu iddia etmektir. Bu yalanı düzenler, ahir zamanda gelecek resüle ilişkin halkın arasında yaygın olan inanç ve beklentileri kaldıramıyacaklarını bildikleri için, bu inancı kanalize edip saptırma yolunu denediler. Beklenen resülü, "mehdi" ve "mehdiyi resul" hatta "İsa peygamber" ile değiştirmek suretiyle bu emellerine ulaştılar. Hem 3:81'de vadedilen resul geldiğinde, bu hikayelere inananlar o resulün mesajını daha dinlemeden reddedecekler ve hem de eli kılıçlı kekeme bir mehdi yahut yüzlerce senedir kaldığı mağaradan çıkan bir hortlak mehdi veyahut ta gökten Şam'a veya Bağdad'a inecek bir İsa hayaliyle yaşayacaklardır. Hatta uyduruk yüzlerce haram altında şaşkına dönenler, İsa'nın, geldiği vakit bazı haramları da helal edeceği biçimindeki (Buhari 34/102; 46/31) vaadin cazibesiyle İsa'nın bir an önce gökten inmesini temenni edeceklerdir. Bundan dolayıdır ki İslam tarihinde sayısız mehdi ve İsa adayları gelip geçmiştir.
Özetlemek gerekirse, peygamberimiz ve dört halife döneminde, peygamberimizden sonra gelecek olan resulle ilgili yaygın olan doğru inanç, daha sonra peygamberi putlaştıranlarca Muhammed'in son resul olduğu iddiasıyla saptırılmıştır. Yusuf peygamberi putlaştıranların, Musa ve İsa peygamberi putlaştıranların düştüğü durum tekerrür etmiştir.
Tüm Nebiler Kitap Almıştır
Din adamları, nebi ile resul kelimesi arasındaki nüansı kaldırmak ve kavram kargaşalığı oluşturmak için şu sorularla itiraz etmektedirler: Eğer 3:81'de buyrulduğu gibi nebiler kitap alan elçilerse Kuran'da zikredilen nebilerin kitapları nerede? Mesela İbrahim peygamberin kitabı var mı? Zekeriya'nın, Eyyub'un kitapları var mı? Hele nebi olduğu Kuran'la sabit olan Harun'a hangi kitap verildi? Yahudilere gelen nebiler Tevrat ile hükmetmiyorlar mıydı?
Kuran'da zikredilen nebilerin ve zikredilmeyen tüm nebilerin kitapları olması gerekir. Allah nebilere kitap verdiğini buyuruyor (3:81). Ne var ki Kuran tüm nebilerden bahsetmediği gibi bahsettiği her nebinin kitabından da söz etmemektedir. İbrahim peygamberin kitabının özel ismi verilmemesine rağmen ondan söz edilmiştir (87:19). Musa'dan sonra Yahudilere gelen tüm nebilere ayrı ayrı kitap verilmiştir. Kuran, bu kitaplar kolleksiyonunu Tevrat olarak adlandırır (5:44). Nitekim Tevrat'a, Yahudilere gönderilen bir çok nebinin kitapları da yer alır: Nahemya, Eyyub, Zebur, Süleyman'ın meselleri, İşaya, Yaremya, Hezekiel, Daniel, Hoşea, Yoel, Yunus, Ezra, Zekerya adıyla peygamberlere nisbet edilen kitapların Tevrat'ta yer alması bu soruya verdiğimiz cevabın tarihi bir delilidir. İsa peygamber ve hristiyanlar da hem İncil ve hem Tevratla hükmediyordu (5:66-68; 5:110). Harun peygambere kitap verilmesi konusuna gelince... Harun'un bir nebi olduğunu beyan eden Kuran'a göre Harun peygambere de kitap verilmesi gerekirdi. Nitekim Kuran, Musa'yla birlikte Harun'a da kitap verildiğini çok açık bir şekilde ifade eder (37:117; 21:48). Tevrat, Musa'ya verilen kitabın özel ismi olmayıp, Eski Ahid denilen kitaplar kolleksiyonunun adıdır.
Gerçek Elçi İle Sahte Elçi Arasındaki Fark
Allah, tüm elçilerini, çağlarındaki insanların anlayabileceği ayet ve beyyinelerle yani mucize ve belgelerle desteklemiştir. Dürüst insanlar bu beyyineleri kavrayıp kabul etmişlerdir. Taklitçiler, kibirliler ve kalplerinde hastalık olanlar ise bu apaçık mucizeleri ve belgeleri kabul etmemişler, Allah'ın elçilerini sahtekarlıkla, yalancılıkla, deli olmakla, halkın gözünü boyamakla suçlamışlardır. Misakın resulü için de aynı ilahi sünnet sözkonusudur. Allah Teala onu yaşadığı çağın takdir edeceği bir mucize ve beyyine ile gönderecektir. Dürüst insanlar o beyyineleri tanıyacak ve kesin bir bilgi ve imana sahip olacaklardır. Kafirler ve kalpleri marazlı olanlar ise o mucizeleri anlayamıyacak ve hatta karşı çıkacaklardır. Elbette sonunda, Allah'ın elçileri ve müminler galip gelecektir (58:21; 30:47). Allah'ın elçilerinin en önemli özelliklerinden birisi de onların en çok tevhid üzerinde durmaları, ataları körükörüne taklit etme biçimindeki cahili anlayışa karşı amansız mücadeleye girişmeleri, insanların ve özellikle pygamberlerin putlaştırılmasına karşı çıkmaları, tebliğleri karşılığında insanlardan bir ücret istememeleri, merhamet, tevazu, adalet gibi iyi huylara sahip olmaları, gerçekleri söyleme konusunda insanlardan çekinmemeleri, gece gündüz Rab'lerini anmalarıdır. Misakın elçisi Kuran'ı ve geçmiş kitapların doğruluğunu kanıtlayacaktır. Ayrı bir kitap veya şeriat getirmiyecek ancak, dinde rönesans ve reformu gerçekleştirecektir (9:33; 48:28; 61:9; 24:55).
Özetlemek gerekirse, gerçek bir Allah elçisinin üç önemli niteliği vardır: 1) Dini sadece Allah'a ait kılar, her türlü putperestliğe karşı cihad eder. 2) İnsanlardan para pul istemez. 3) Elçi olduğuna dair Allah'tan kendisine verilen mucize ve belgelere sahiptir.
Bir Çok Resule Kitap Verilmiştir
Din adamları, nebi ile resulü birbiriyle karıştırmak için 57:25 ayetini delil getirmektedirler. Bu ayette, resüllere verilen kitaplardan söz edilir. Her nebi aynı zamanda risaletle görevli, yani aldığı vahyi insanlara iletmekle yükümlü olduğuna göre 57:25 ayetinde kendilerine kitap verildiği bildirilen resuller, nebi olan resullerdir. 3:81 ayeti, Muhammed'in de dahil olduğu tüm nebilerden sonra, bütün kitapları onaylayıcı bir resulün geleceğini bildirir. Her kitap verilen peygamber bir elçidir; ancak her elçiye kitap verilmemiştir. Başka bir değimle her nebi resuldür; ancak her resül nebi değildir.
Muhammed Peygamberin Dönemindeki Yalancı Elçiler
Bazı din adamları ise, çelişkili iddialar ve taraflı yorumlarla dolu olan İslam tarihinden örnekler göstererek konuyu saptırmaya çalışmışlardır. Şöyleki: "Allah'ın resulü olduğunu iddia ederek ortaya çıkan Müseyleme'yi peygamberimiz "Kezzab=yalancı" olarak nitelemiştir. Ondan sonra bir resul gelecek olsaydı, peygamberimiz hiç araştırma yapmadan onun yalancı olduğunu ilan eder miydi? "
Bu itirazı yapan din adamları, Peygamberimizin Müseyleme hakkında hiç araştırma yapmadığını veya hiçbir malumata sahip olmadığını nereden çıkarıyorlar? Tarih kitaplarında geçen mektuplaşmayı incelesek bu itirazın cevabı gayet açık bir biçimde ortaya çıkar. Kendi kaynaklarına göre Müseyleme'nin mektubu şöyledir:
"Allah'ın resulü Müseyleme'den Allah'ın resulü Muhammed'e. Selam üzerine olsun. Bilesin ki ben, resullük işinde sana ortak edildim. Bundan böyle arzın -dünyanın- yarısı bizim, diğer yarısı Kureyş'indir. Ancak Kureyş, saldırgan bir topluluktur."
Bu mektubu yazan kişinin Allah'ın bir elçisi olamıyacağı apaçık ortadadır. Ayrıca bir araştırma yapmanın gereği yoktur. Zira Müseyleme'nin mektubunda apaçık bir dünyaperestlik ve kabilecilik mevcuttur. Allah'ın elçilerinin mesajı ve hedefi bu değildir. Nitekim Peygamberimiz, Müseyleme'nin dünyayı bölüşmekle ilgili çağrısına cevap olarak sadece 7:128 ayetini gönderiyor.
"Bismillahirrahmanirrahim, Allah'ın resulü Muhammed'den yalancı Müseyleme'ye. Selam hidayete tabi olanlara olsun. Bilesin ki arz Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Zafer erdemli davrananlarındır."
Bahaullah, Allah'ın Bir Elçisi miydi?
Bahailiği ve Bahaullah'ın öğretilerini incelediğinizde, nefsini ilahlaştıran ve Kuran'a inanmıyan bir adam olduğunu ve hiçbir mucize ve delil getirmemiş olduğunu göreceksiniz. Bir senedeki ayların sayısını 19 kabul etmesi bile onun inkarcı birisi olduğuna delildir. Zira Kuran'da ayların sayısı 12 olarak geçmektedir (9:36). Oğlunun isminin Abdülbaha(Baha'nın kulu) olması, Kuran'ı son kitap kabul etmemesi onun vadedilen elçi olmadığının sayısız kanıtlarından sadece bir kaç tanesidir. Bahailiğin 19 sayısını kutsallaştırmasına gelince... Bahailerin 19 sayısına olan ilgileri, Kuran mucizesi oluşundan kaynaklanmaz. Kuran'daki bu sistem ilk olarak 1974 yılında Dr. Reşad Halife tarafından keşfedildi. 19 mucizesi zaten Bahailerin işine gelmez. Zira bu mucize, Kuran'ın büyüklüğünü ve ilahi kaynağını isbat etmektedir. Kuran'a nazire olarak düzdükleri el-Beyan ve el-Akdes adlı kitaplarının foyası ortaya çıkmaktadır. Allah'ın kendilerine vermiş olduğu aklı kullanmayan taklitçi kafanın bu mucizeyi ve beraberindeki mesajı kolayca reddetmesi için oluşturulan bu tuzak ne yazıkki etkili olmuştur. Her şeyi bilen Allah, Kuran'ın mucizesine ve mesajına sırt çevirenlerin, şeytanın bu oyununa gelerek, 19 mucizesine "efsane" diyeceklerini gaybi bir haber olarak bildirmiştir (6:25; 46:10,11). Kuran'ın anlatış biçimine vakıf olanlar, gelecekle ilgili bir çok haberin dili geçmiş zaman kipiyle anlatıldığını bilirler. Üstelik, bir ayetin haberi, hem geçmişte ve hem gelecekte gerçekleşebilir.
a) 3:81 ayetinde peygamberlerle Allah arasında yapıldığı bildirilen misaktan neden Muhammed peygamberi hariç tutuyorsunuz?
b) 33:7'de sözü edilen misakın 3:81 ayetindekinden farklı bir misak olduğuna dair deliliniz nedir?
c) 33:40 ayetinde, Allah neden resul (elçi) ve nebi (peygamber) kelimelerini ardarda zikrediyor?
d) Kuran hangi ayette Muhammed'in son resul (elçi) olduğunu bildiriyor?
e) Hristiyanlar neden Muhammed'in peygamberliğini kabul etmediler ve hala etmiyorlar? Mısırlılar neden Musa'nın peygamberliğini kabul etmediler? Muhammed'den sonra geleceği bildirilen elçiyi kabul etmemenizin aynı hastalıktan kaynaklanabileceğini neden düşünmüyorsunuz?
f) Tüm kitapları ve peygamberleri tasdik edici elçiyi haber veren 3:81 ayeti aynı zamanda nebi (peygamber) ile resul (elçi) arasındaki farkı bildirmesine rağmen neden bu iki kelimenin anlamlarını kaydırıyor ve bu konuda da ihtilaf ediyorsunuz?
g) 3:81 ayetinden bir önceki ayete muhatap değil misiniz?

4 yorum:

kalemcan dedi ki...

sizi tebrik ediyorum. bu konunun kuran merkezli bir başka isbatı www.galubela.com eleştirilerinizi beklerim. saygılarımla fikri semiz

Adsız dedi ki...

senin kafan karışmış arkadaşım. rabbimden dilerimki sorularının cevabını bulursun sende kendin için dua et bizde dua edicez inşallah.sorgulamak güzeldir bu senin inancındaki hassasiyetinden dolayıdır saf olana ulaşmak içindir. sen rabbinden bunu istiyosan sabret yazmayı bırak sonra gene yazarsın kulak ver ilahi sese bak neler duyarsın unutmaki ameller niyetlere göredir niyetteki saflık çok önemli ihlas olmazsa olmuyor okadar evlaya gelmiş eser bırakmış bunlara bir bak bunlar boşmu yaşamış. bizler bikaç parça bilgi öğrenince kendimizi doğru, gerisi yanlış diyoruz hemen.allahın güzellikleri güzelikleri isteyenlerin üzerine olsun

Adsız dedi ki...

Örnek olarak sormak isterim ben NEBİ 'yim desem ne dersiniz?
Kur'an-ı Kerim Allah Kelamı ,Korunmuş Allah C.C. nun tebliğidir.
Kur'an-ı Kerim 'i daha iyi anlamanız için Allah C.C. tarafından bana verilen ve tarafımdan alınan bildirimler bendedir, ben buradayım.
Cevabınız ne olurdu?
Öğrenme düzeyinde yazıyorum .Hata ve yanlışlıklardan Allah C.C. na sığınırım.

abdullah taştekin dedi ki...

(33:40).Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah'ın resulü ve nebilerin onaylıyanı,kanunlarıma kurallarıma MÜHÜR basanı,kabul edeni olarak anlam veremezmiyiz. hatem kelimesi kuranda geçen 7 yerde son manası taşımıyor.son kelimesi kullanacak olsaydı "ahir,nihayet" kelimeleri olması gerekmezmiydi.konu bütünlüğünde 33:36 dan başlayarak okursak;Allah zor olan bir işi yaptıracak ve muhammed ondan imtina ediyor,senden öncekiler ne söylediysem uyarlar görevlerini yaparlardı sende bu emrimi (zeyneple evlenme)onayıp yapacaksın sanada zorluk yoktur diyor.dediğiniz gibi olsaydı önceki ve sonraki ayetlerin arasında bu ayet kendi başına anlamsız olurdu.ve sonunda da "Allah her şeyi bilendir." derken bunu kasdediyor.değilse sen son resulsun Allah bunuda biliyor olamaz.imtina edip etmeyeceğini biliyor anlamında. nebi-resul kelimeleride kuran ve ayetleri için bahsedilen farklı anlamlardaki isimler gibi çeşitlemedir. kitap-kuran-hikmet vb. gibi. selam ve dua ile.