28.01.2009

Hiç Düşündünüz mü?



Evet. Hiç düşündünüz mü? Hristiyanlık 600 yıldan çok daha kısa bir sürede bozuldu. Peki üzerinden 1400 yıl geçmiş olan İslamiyet bozulmuş olamaz mı? "Hayır olamaz! Allah Kuran’ı koruyacağına dair söz verdi" dediğinizi duyar gibiyim. Evet ondan hiç şüphem yok. Size ne demek istediğimi şimdi açıklayacağım. Zaten kurtuluş ancak Kuran-ı Kerim'e sarılmakla olur. Bir varsayım yürüteceğim sadece. Kafamda canlandırdığım bir hikayeyi anlatacağım size.


Şiirin ve edebiyatın çok yaygın olduğu Arap yarım adasında insanlar Allah'a inanıyor ve  Allah'a yaklaştıracaklarına inandıkları için de aynı zamanda putlara da tapıyorlardı. Bu insanlar atalarının dini üzerineydiler. Namaz kılanı vardı, kılmayanı vardı. Kurban keseni vardı, kesmeyeni vardı. Hac edeni vardı, etmeyeni vardı. Ahirete inananı vardı, inanmayanı vardı.


Bu insanlar böylece düşünmeden, fikretmeden yaşamaktaydılar. Aynı zamanda bu Araplar çok barbar bir halktı, bedeviydiler. Kadın kullanılan bir eşyaydı; istenildiği gibi alınır ve satılırdı. Hele ki, ilk doğan çocuk kızsa, bu büyük bir utanç meselesiydi ve hemen diri diri toprağa gömülmeliydi. Zira bu utançtan başka kurtulma şansı yoktu. Kölenin hiç bir hakkı yoktu. Sadece zenginlerin sözü geçerdi. Parası olan güç ve adalet sahibiydi. Yoksullar ve zayıflar sürekli sömürülmekte ve ezilmekteydiler.


İşte böyle bir zamanda şüphesiz doğru yolda olanlar da vardı. Muhammed bunlardan biriydi. Yapılan haksızlıklar, istismarcılık, bozgunculuk ve sosyal eşitsizlik çok zoruna gitmekteydi. Emin ve güvenilir bir insandı. Haksızlığa uğrayanlara arka çıkmak için bir derneğe üye olup aktif olarak çalıştı. Aynı zamanda düşünmekteydi de. Allah'ı düşünüyordu. Çünkü biliyordu ki Allah bunu istemiyordu.


Sıradan bir insandı Muhammed. Doğumu da hepimizinki gibi olmuştu, olağan üstü bir şey yoktu. Ama gerçekten de yüce bir ahlaka sahipti. Yine bir gün Allah'ı tefekkür ederken "OKU!" diye bir ses işitti. İrkildi


Evet yüce Allah yeni elçisini seçmişti! Büyük bir devrimin ilk ayetiydi bu: "OKU!" Muhammed Allah’ın dinini anlatmaya başladı. Kadının değerli olduğunu anlattı, Allah katında herkesin eşit olduğunu, mülkün Allah’ın olduğunu, putların, paranın, nefislerin şirk olmaktan çıkarılıp sadece Allah'a tapılması gerektiğini anlattı; durdu. Çok zorluklar çekti ama davasından asla vazgeçmedi.


Müşrikler; “biz atalarımızın dinini bırakıp sana inanacak değiliz. Eğer gerçek bir peygambersen hadi bize bir mucize göster de biz de inanalım buna” dediler. O ise en büyük ve tek mucizesi Kuran-ı Kerim ile karşılık verdi onlara. ”Ben sadece sizin gibi bir insanım” dedi. “Sizleri sapıklıktan kurtarıp hidayete erdirmek için, doğru yolu göstermek için gönderildim” dedi.


Ve Allah sözünü yerine getirip dinini tamamladı. Artık örnek bir toplum vardı. Sınıf ayrımı yoktu. Herkesin geliri birbirine yakındı. Zenginden alınıp fakire verilmişti çünkü. Ben kazandım, bu benim malım diyemezdi kimse. Mülk Allah'ındı çünkü. Ve Allah cehenneme atacaklarını para ve mülk hırsına bürünenlerle dolduracağını söyledi. Ve namaz kılıp da, yoksulu doyurmayanlara, din istismarcılığı yapanlara, büyüklük taslayanlara, kibirle dolu olanlara, yeniden zenginlik hasreti içinde olanlara “Vay Hallerine!" diyordu ve cehennemde o kızgın ateşte bunun hesabını soracağını söylüyordu.


Muhammed Kur’an ayetlerini ezberletiyordu. Sonra da sahabesi buldukları ceylan derilerine yazıyorlardı. O zamanlar kağıt yoktu. Bir gün peygamber etrafındakilere nasihat ederken birinin sözlerini yazdığını işitti. “Ne yazıyorsun” deyince, “sizin söylediklerinizi yazıyorum” dedi. Muhammed kızdı. “Hemen yırtıp at o yazdıklarını 'size Allah'ın kitabı yetmiyor mu!” dedi.


Normal bir insan gibi yaşıyordu. Elbisesi yırtıldığında kendi dikiyor, ev işlerinde hanımına yardım ediyor, çarşıda alışveriş yapıyordu. Yaşadığı dönemin en fakir insanıydı; zira onun altında kimse bulunmamalıydı. Çünkü o, zaten bu haksızlığı gidermek için gönderilmişti. Kuran da tek mucizesiydi. Araplar böyle harikulade bir belagat görmemişlerdi. Ancak bir Tanrı sözü olabilirdi bu. Ama inanmayıp diretenler hep bir mucize istiyordu, “Peygambersen şu dağı, altın'a çevir de görelim” diyorlardı. O ise her zamanki gibi “Size Allahın ayetleri delil olarak yetmiyor mu? Ben sadece sizin gibi bir beşerim” diyordu.


Evet sadece bir insandı o, ama Allah tarafından vazifelendirilmişti. Hem bir aile reisi, hem bir devlet başkanı, hem bir komutan, hem de bir peygamberdi. O da insandı; bazen güler, bazen ağlardı ama davasındaki ciddiyetinden asla ödün vermedi. Ashabıyla şakalaştığı, espiriler yaptığı çok oldu. Çocukları çok sever, hatta bir çocuğun kuşu öldü diye ağlamasını görünce, yanına gidip başını okşayıp "geçmiş olsun duydum ki kuşun öldü" deyip taziye ziyaretinde bulunacak kadar bir insandı o.


Vefat etmişti. Vefatının ardından Müslümanlarda bozulma başladı. Birçok uydurma rivayet anlatılır oldu. Nasıl olur da İsa ölüleri diriltmiş, Musa denizi yarmış da, Muhammed böyle bir şey yapmamış olabilir? Bizim peygamberimiz daha üstün olmalıydı düşüncesinde olanlar vardı. Ağaçlara gel deyince ağaç geliyordu. Parmaklarından sular fışkırtıyordu ve böylece binlerce kişiye su içiriyordu. Bir, iki kişilik yemek kabından binlerce kişi yiyordu. Hatta bir parmağıyla ay'ı ikiye bölüyordu! Göklere çıkmış Allah'ı gözleriyle görmüştü! Yapıyordu da yapıyordu.


Kainat onun için yaratılmıştı! Bizim yaratılış sebebimiz oydu! (Hatta geçenlerde izlediğim bir videoda Cübbeli Ahmet, Cebrailin vahyi peygamberimizden aldığı gibi bir korkunç bir şey söylüyordu!) Bin kere Bismillah diyen cennete gidecekti! Saçının bir telini gösteren kadın cehennemde bin yıl yanacaktı!


Yüz kere Fatiha suresi okuyan her türlü kirden arınacaktı. Hatta Ömer eğer Allah’ın gazabından korkmasaymış Recm ayetini kurana ekleyecekmiş! Recm ayeti inmiş de, Peygamber onu bir kağıda yazdırmış, o kağıdı da bir keçi yemiş!


Ve 1400 yıl geçmişti aradan. Az değil ya koskoca 1400 yıl! İnsanlar şeyhler edinmişti. Bir şeyhe bağlanmadan cennete gitmek çok zordu çünkü. Hem de ne şeyh! İnsanlar elini öpebilmek için kavga ediyor! Çocuklara Arapça Kur’an öğretiliyor ve ezberletiliyor ama anlamı hiç anlatılmıyor. Diriler için inmiş olan Yasin suresi sanki ölülere inmiş gibi bir mezarlık suresi oluyor! Kuran-ı Kerim’in mushafları çok kutsanıyor, abdestsiz okunamıyor, el üstünde tutuluyor ve duvarlara asılıyor. Evet duvarlara asılıyor!
Müslümanlar ayrışıyor. Çeşit çeşit mezhepler, cemaatler, tarikatlar ortaya çıkıyor. Müslümanlar birbirlerini katlediyor; yetmiyor halifeliği saltanata dönüştürüyorlar.


Hristiyanların topraklarını  fethediyorlar, Ayasofyayı kiliseden camiye çeviriyorlar! Ve uyduruk rivayetler devam ediyor. Levlake hadisi, İstanbul’u fetheden komutan hadisi ve diğerleri…


Hepsine bir kılıf buluyorlar. Zaten padişahlar birer evliya! Kardeşlerini devletin bekası için katlediyorlarmış! Biri çıkıp “yahu devlet insan içindir. Tüm insanlar için yararlı da olsa masum birine zarar verilemez diyemiyor. Padişah istediklerini şeyhülislama söylüyor, şeyhülislam istediği fetvayı çıkarıyor.


Ve sevgili arkadaşlar!
Allah’ın mesajı hurafelerle, rivayetlerle, sahtekarlıklarla, din sömürücüleriyle gizleniyor. Kuran apaçık bir kitap iken binlerce tefsirler, hadisler, fıkıhlar ortalıkta geziyor. Ve gerçekten de bilimden geri kalışımızın sebebi bu oluyor.


Peki hiç mi gerçeği haykıranlar olmuyor? Elbette oluyor. Ama sonları ne oluyor tarihe bakmak lazım. Allah bilir Ali Şeraiti gibi gerçeği haykıran kaç kişi asıldı, kesildi.


Allah bilir Ebuzer Gıffari gibi kaç tane sahabe vardı bize anlatılmayan.


Çünkü hakikat insanları her zaman Kuran-ı Kerim’i esas almış ve O’nın ışığında dünyayı ve tüm kainatı okumuşlardır. Gerçekleri de haykırdıkları zaman, sömürü düzeninin patronları bundan hoşnut olmamış ve seslerini kısmaya, onları ezmeğe gerekirse onları şehit etmeğe kadar her yola başvurmuşlardır.


Eğer bir ülkede açlıkla boğuşan insanlar varsa, haksızlığa uğrayanlar varsa, İslam’a göre ilk mesele namaz değil! Başörtüsü değil! vs değil.


İlk mesele yetimleri korumak, açları doyurmak, öksüze sahip çıkmak, haksızlığa karşı çıkmaktır! İslam budur!


Kuran’ın ilk inen cehennem ayetlerine bir bakın. Allah, hep, bunları yapmayanlar için tehditlerde bulunuyor. Namaz kılmayan Müslümanların öldürülmesine ya da hapsedilmesine kadar uyduruk şeyler üretenler, insanların dış dünyadan, bilimden, akılcılıktan uzak kalmasını isteyen, insanlara hükmetmek isteyen ve onları sömürenler dini kullanmış.Yok elini şöyle koyman gerekiyor namazda, yok şu ayeti oku, yok takke tak, yok  takma...vs..gibi boş şeylerle uğraştırdılar insanları. Yüz binlerce uyduruk rivayetlerle, hem de çoğuna sahih gözüyle bakarak!


Evet bizi geri bırakan anlayış budur kanaatimce. Sakal bırakmayı, cübbe giymeyi, şeyhe bağlanmayı, İslam’dan sayan… Resim yapmayı ise haşa Allah'a şirk koşmak sanan, saçını örtmeyen bir kadını cehennemin dibine gönderen bir islam anlayışı!


Peki  şimdi sizce düşünmemiz ve sorgulamamız gerekmez mi?
Allah Kuran'da kaç yerde şunu söylüyor:
"Akletmez misiniz?"
"Düşünmez misiniz?!"
"Tefekkür etmez misiniz?!"


Esenle kalın…
Özgür Aydın / facebook: midyatliozgur@hotmail.com

Hiç yorum yok: