9.02.2008

ORTA ÇAĞIN İLKEL ÖĞRETİLERİNİ İÇEREN RİVAYET KİTAPLARINI KURAN'A EŞ KOŞMAK İÇİN NEDEN AYETLERİN ANLAMLARINI ÇARPITIYORSUNUZ?


2
ORTA ÇAĞIN İLKEL ÖĞRETİLERİNİ İÇEREN RİVAYET KİTAPLARINI KURAN'A EŞ KOŞMAK İÇİN NEDEN AYETLERİN ANLAMLARINI ÇARPITIYORSUNUZ?

Hadis ve sünnet izleyicileri, şeytani öğretileri Kuran'a eklemek için bir çok ayetin anlamını saptırmaya ve bağlamını koparmaya gayret etmişler ve ne yazık ki Kuran'dan habersiz kitleleri saptırmayı başarmışlardır. Yalanları ve palavraları din diye kabul ettirmek için kullandıkları ayetlerin belli başlı olanlarına bir kaç örnek vererek bu tiplerin gerçek yüzünü sergilemek istiyorum.
"Sizin için Allah'ın elçisinde güzel bir örnek vardır" (33:21) Bu ayeti kullanarak 7. yüzyıl Arap örf ve adetlerini izlemeyi Allah'ın elçisinin örnekliği olarak sunmuşlardır. Bir kere, bu ayetten bir önceki ayete baktığımızda söz konusu örnekliğin savaştaki kahramanlığı biçiminde Kuran'da zikredildiğini görürüz. O günün putperestlerinin, örneğin Ebu Leheb'in bile sakallı ve sarıklı olduğu gerçeğini düşünmeden bu örnekliği sakal, sarık gibi elçilik ile alakası olmayan kişisel ve töresel konulara kadar genelleştirmenin hiç bir dayanağı yoktur. Hatta Muhammed'in bazı tavırları Kuran'da kınanmaktadır (33:37; 80:1-10). Demek ki O'nun her davranışı örnek olamaz.
Ne yazık ki, Muhammed peygambere atfedilen söz ve davranışlar örnek bir kişilik sergilemekten çok uzaktır. Hadis kitaplarının ahlaki portresini çizdiği peygamber bir kaç kişiliğe sahip kompleks bir karakterdir. Bu karakter Yunan efsanelerindeki Hermes, Pan, Poseidon ve Aphrodite gibi tanrılar ve tanrıçalar kadar uydurmadır. Hadis kitaplarındaki peygamber hem bilgedir hem aptal. Hem Allah'tan daha merhametli hem çok zalim bir işkencecidir. Hem mükemmeldir ve hem günahkar. Hem alçak gönüllüdür ve hem kibirli. İffetli bir sex manyağıdır, güvenilir bir sahtekardır, okuma-yazma bilmeyen bir öğretmendir, zengin bir fakirdir, kabileci bir demokratik bir liderdir, adaletli bir kadın düşmanıdır, inanan bir inkarcıdır, hadisleri yasaklayan bir hadis taraftarıdır... Birbiriyle çelişen bir karakter çorbası örnek kişilik olarak olarak sergilenir. Dilediğini seç. Teröristsen, kendisini eleştiren şair bir kadını geceleyin gizlice gönderdiği bir seriyye (birlik) ile öldürdüğünü rivayet eden hadisi uygularsın, devletten maaş alan bir memursan onun engin merhametinden örnekler verirsin. Hadis kitaplarının bu çelişkili özelliğini "anba'ul gayb" (geleceğin haberleri) olan Kuran çok iyi tanımlar:
"Müslümanlara suçlu muamelesi mi yapalım? Ne biçim karar veriyorsunuz? Yoksa, dilediğiniz her şeyi bulduğunuz bir kitabınız mı var?" (68:35-38).
Kaldı ki söz konusu ayetin bir benzeri İbrahim için de geçmektedir: "İbrahim ve beraberindekilerde sizin için güzel bir örnek vardır." (60:4,6). Eğer 33:21 ayeti Muhammed'den rivayet edilen hadisleri gerektiriyorsa, 60:4,6 ayetleri neden İbrahim'den rivayet edilen hadisleri gerektirmesin? İbrahim'in hadisleri hangi kitaplarda yer almaktadır? Halbuki her iki örneklik için biricik kaynak, onların örnek yönlerini en doğru biçimde bize aktaran Allah'ın kitabıdır.
"Allah'a ve elçisine itaat ediniz" (3:32). Kendilerine Kuran ayetleri hatırlatıldığında 25:73'deki tavrı göstereceklerine, bu ayeti suistimal ederek Buhari'yi, Müslim'i veya bir başka hadis kitabını ortaya çıkarmayı adet edinen sünnetçiler, Allah'ın elçisinin bildirdiği biricik kitabın Kuran olduğu (6:19; 7:3; 50:45), Muhammed'in sadece onunla hükmetmettiğini (5:48,49), sadece onu terkedenlerden şikayetçi olduğunu (25:30), onu yeterli ve detaylı görmeyenleri putperestlikle suçladığı (6:114) ve onun Kuran'a inandığı (7:158) gerçeğini unutmaktadırlar. "Elçiye itaat", Buhari gibi ilkel bir iftiracıya itaat değil; elçinin getirdiği tamam, detaylı ve mükemmel olan Kitaba itaattır.
Dokuzuncu sure olan Ültimatom suresinin ilk ayeti ültimatom'un Allah ve elçisi tarafından verildiğini bildirir. Ültimatomdan söz eden ayetler tümüyle Allah'a ait olup, elçinin tek görevi onu insanlara iletmek olduğu için (16:35; 24:54) Allah, elçiyi de zikretmiştir. Aynı şekilde, Kuran, bize elçi yoluyla iletildiği için elçiye uymamız emredilir. Elçiye iftiralarla dolu olan hadis kitaplarına uymak, elçiye itaat değil tam tersine isyandır. Kuran ölmeyen bir elçidir (65:1), müjdeci ve uyarıcıdır (41:4; 11:2).
"O hevasından konuşmuyor. O sadece bir vahiydir" (53:3,4) Putperestler, Kuran'ın Muhammed'in sözü olduğunu iddia edip duruyorlardı. Kuran'ın vahyinden söz eden 53. surenin ilk ayetleri arasında yer alan yukarıdaki ayette geçen ikinci "o" zamirini, sözkonusu olan Kuran'a gönderecek yerde Muhammed'in sözlerine, daha doğrusu Buhari ve benzeri hadis kitaplarına göndermek bağlamı koparmaktır. Yukarıdaki ayete göre "o" istisnasız tümüyle bir vahiydir. Bu ise ancak Kuran için geçerli olabilir. Muhammed'in günlük hayatında kullandığı tüm sözlerinin vahiy olduğunu iddia etmek saçma bir iddiadır. Ayrıca Kuran, Muhammed'in Zeyd'e, boşadığı hanımı hakkında söylediği sözlerini şiddetle eleştirmektedir (33:37). Eleştirilen sözlerin vahiy olmadığı apaçık. Yukarıdaki ayete göre o şey istisnasız olarak baştan başa vahiy olmalı. Kadir suresinin başındaki "onu indirdik" ifadesinde yer alan "o" zamirinin gramatik pozisyonu ne ise yukarıdaki ayette geçen "o" zamirin durumu da aynıdır.
"Biz sana mesajı indirdik ki onlara indirileni açıklayasın" (16:44). "Açıklamak" anlamına gelen "BYN" kökünün bir türevinin yer aldığı bu ayet te hadis kitaplarını Kuran'a eş koşanlar tarafından saptırılmıştır. Ayetteki "Litübeyyine (açıklayasın)" kelimesi, Türkçe karşılığı gibi "müteşabih" yani bir kaç anlamlıdır: 1) Gizli bir şeyi açıklamak. 2) Anlışılmaz bir şeyi açıklamak. Birisi gizlinin zıddı, diğeri ise anlaşılmazın zıdıdır. Ayet, peygambere, insanların duyusu ötesinde bir sistemle vahyedileni gizlemeyip açıklamasını emretmektedir. Kuran zaten Tanrı tarafından açıklanan, açık bir Arapça ile inen, anlaşılması kolay apaçık bir kitap olduğundan (5:15; 26:195; 11:1; 54:17) peygamberin onu ayrıca açıklama görevi yoktur. 16:44 ayetindeki "Litübeyyine" kelimesi 3:187 ayetindeki "Letübeyinünnehü" kelimesi ile aynı anlamdadır. 3:187 ayeti, kitap ehlinin kendilerine gelmiş olan vahyi gizlemeyip açıklamaları gerektiğini bildirmektedir.
Kuran, anlaşılması kolay bir kitaptır (54:11). Kim ona bir tektanrıcı olarak beynini ve gönlünü açar ve onu öğrenmeye biraz mesai harcarsa onu anlar. Bu anlayış hidayet için yeterlidir. Bunun ötesinde, çok anlamlı ayetlerin anlamak için elçi olmanız gerekmez. Nitekim, çok anlamlı ayetlerden söz eden 3:7 ayeti bu gerçeği yine çok anlamlı bir biçimde bildirir: " . . . Kimse onların doğru anlamını bilemez, Allah ve derin bilgiye sahip olanlar hariç." (Bu ayet, ayrı bir tartışma konusu olup bir Internet ürünü olan "Running Like Zebras" adlı İnglizce kitabımın ilk bölümünde detaylı olarak tartışılmıştır.)
"Ey inananlar, Allah'ın ve elçisinin önüne geçmeyin" (49:1). Hadis ve sünnetçi din adamlarına göre Allah'ı Kuran temsil eder, elçiyi de Hadis kitapları... Böylece, hidayet (doğru yolu bulmak) için Kuran'ın yeterli olmadığını savunurlar. Bu ayeti anlamak için aşağıdaki gerçekleri hatırlamak gerekir:
Kuran Allah'ı ve elçisini temsil eder.
Kuran'a uymak Allah'a ve elçisine uymak demektir.
Kuran hiç bir yerde Muhammed'e uy demez; fakat sürekli olarak Allah'a ve "elçiye" uy der. Çünkü, elçi (rasul) kelimesi elçilik (risale) kelimesinden gelir. Elçilik (mesaj) tümüyle Allah'tandır ve elçi mesajsız var olamaz.
Elçiler insanlar olarak hatalar işlerler. Nitekim, inananlar Muhammed ile sözleşme yaptıklarında onun doğru olan emirlerine isyan etmeyeceklerine söz verdiler (60:12). Dahası, peygamberin diger müslümanlara daışması emredilir (3:159). Elçinin fikirleri ve kararları eleştirilemiyecek olsaydı danışma anlamsız olurdu. Tanrı anlamsız bir işlemi öğütlemez. Ancak, danışma sonucu peygamberin aldığı karar uyulması gerekirdi. Peygamber öldükten sonra danışarak karar alma görevi yine danışma yoluyla seçilen veya seçilenler tarafından atanan görevlilere geçer (4:59).
Yaşadıkları sürece elçiler müslüman toplumun ve onlarla anlaşma halinde olan diğer toplulukların lideridir. Elçi bu anlamda diğer görevlilerden farksızdır (4:59). Hepsinin kararlarına uymalıdır. Ancak, bu uyma mutlak değildir. Tartışmaya açıktır.
Elçilerin konumu elçilikleri süresince, yani yaşadıkları süre içinde farklıdır; onlar halkla sürekli ilişki içinde olan öğretmenler ve öğrencilerdir. Hayatteyken elçilere sorular sorabiliriz, çeşitli konuları tartışabiliriz, her hangi bir sözden niyetlerini öğrenebiliriz. Bu durumda, yanlışımızı veya onların yanlışını düzeltebiliriz. Ne var ki, onlar bu dünyadan göçtükten sonra onların anlayışı donar ve sürekli gelişen üç-boyutlu karakterini kaybederler. Donmuş bilgi parçaları zaman üstü olan Tanrısal bilgiye karşı cahillerin elinde tehlikeli bir silahtır. Kuran Tanrısal bir bilgi olup her zamanın insanına ayrılmış bir mesaja sahiptir. Onu belli bir dönemde yaşamış bulunan bir insanın anlayışıyla sınırlandırmak onun zamanlar üstü ilahi mesajına bir ihanettir.
"De ki, 'Ben sizden bir ücret istemiyorum. Sizden tek istediğim akrabaları koruyup kollamanızdır' " (42:23). Genellikle Şiiler tarafından çarpıtılan bir ayettir bu. Onlara göre kollanması istenen grup Muhammed peygamberin akrabalarıdır. Bu çarpıtma, halkın kanını ve beynini emen asalak bir ruhban grubunun oluşmasına yol açmıştır. Nitekim, Irak, İran ve Ortadoğunun bir çok ülkelerinde peygamberin neslinden (seyyid veya şerif) olduklarını ileri süren yüzbinlerce kişi zekat ve humus yardımlarının kendilerine verilmesi gerektiğini iddia ederler. Halkı ekonomik olarak sömürmek için ruhbanlar bu ayeti böylece suistimal ediyorlar. Halbuki, ayette "benim akrabalarım" diye bir ifade yoktur. Ayet, Muhammed peygamberin elçilik görevine karşılık halktan herhangi bir maddi ücret ve yardım beklemediğini ve birilerine yardım etmeleri gerekiyorsa onların akrabalarına yardım etmelerinin gerektiğini bildirir. Akrabalara yardım Kuran'da tekrarlanan bir Tanrısal öğüttür: 2:83; 4:36; 8:41; 16:90.
Maalesef, Fatma ve Ali yoluyla Muhammed'in sülalesine tanınan maddi ve manevi ayrıcalıklar imtiyazlı ve kutsal bir dini sınıf oluşturmuştur.
Bir Örnek
Kuran çok net bir yayın yapar. Onun mesajı bize net ulaşmıyorsa proplem bizim alıcılarımızdadır. Alıcımız onu hiç almıyorsa veya iyi anlayamıyorsa alıcımızı tamir etmemiz gerekir. Sinyal zayıf geliyorsa pillerimizi tekrar şarj etmeliyiz veya antenlerimizi yeniden yönlendirmeliyiz. Net bir mesaj işitmiyorsak diğer yayınların oluşturduğu parazitlerden kurtulmak için istasyonun, sadece Kuran istasyonunun dalgasına hassas bir şekilde ayarlamalıyız. Bu işi yapmak için uzmanlara ve bu konuda bilgi sahibi olanlara danışabiliriz. Alıcı hiç çalışmıyorsa, o zaman onu tamir etmek için içtenlikle gayret etmeliyiz. Fakat, problemin bizim alıcımızda veya ayarında olmadığına inanıyorsak ve yayının alamayışımızın sebebi olarak istasyonu suçlarsak hiç kimse bize yardım edemez. Hikaye ve hurafelerin yayımlandığı istasyonları dinleyerek Kuran istasyonunu işitmeye çalışmak şeytanca bir aptallıktır. Tanrısal yayın net ve detaylı olarak yalnızca alıcılarını ona içtenlikle ve hassasiyetle istasyonun dalgasına ayarlayanlar ve ona göre davrananlar tarafından dinlenip anlaşılabilir.
Alıcımızın ve antenin durumu, pilimizin gücü, ve istasyonun dalgasına yaptığımız hassas ayarlama Tanrısal mesajı arzulanan bir biçimde almamızı sağlayan faktörlerdir.
a) Kuran'ın 33:21 ayeti Muhammed'in hadislerini gerektiriyorsa enden 60:4,6 ayetleri İbrahim'in hadislerini gerektirmiyor? İbrahim'in sözlerini rivayet eden hadis kitapları nerede?
b) Sahih dediğiniz uydurma hadis derlemelerini dinin diğer bir kaynağı yapmak için 33:21 ayetini kullanıyorsunuz. Ne var ki, hadis kitaplarınızın çizdiği peygamber portresi örnek olmaktan çok uzaktır. Suçluların gözlerini kızgın çivilerle oyan, deve sidiğinde şifa uman, kendilerini eleştirenleri gizlice öldürten, namazın önünden geçen çocukları lanetleyerek kötürüm yapan, yahudi büyücülerin büyüsüne kapılıp kendini günlerce kaybeden, bir gecede 9 kadınla cinsel ilişkiye giren, 30 erkeğin cinsel gücüne sahip olan ve kendisi 53 yaşındayken 9 yaşında bir kız (Aişe) ile evlenen bir kişi nasıl güzel bir örnek olabilir?
c) Kuran "Allah'a ve elçiye uy" der. Bu ilahi emri çarpıtarak niye Buhari veya El-Kafi gibi kitapları İslam'in ikinci kaynağı yapıyorsunuz? 4:59 ayetine göre iş başındaki görevlilere de uymamız emredilir. İslam, Tanrı artı peygamber artı iş başındaki görevlilerin oluşturduğu bir şirket dini midir?
d) Ültimatom (Berae) adlı dokuzuncu sure ilk ayette Allah ve elçisinden yayımlanan bir ültimatomdan söz eder. Ültimatoma ait ayetlerin tümüyle Allah kelamı olduğuna inanıyoruz. Muhammed, bu ültimatomun ortak yazarı değildi. Muhammed'in tüm görevi Tanrı'nın mesajını iltemekti (16:35; 24:54). Peki neden Kuran elçiyi 9:1 ayetine dahil ediyor? Kuşkusuz, elçi o ültimatomun ikinci kaynağı olduğu için değil; bu ültimatom onun tarafından insanlara duyurulacağı içindir. Bu anlayışı niçin Allah'tan sonra "elçi"den söz eden diğer ayetlere de uygulamıyorsunuz?
e) Niçin 53:3,4 ayetinin anlamını bağlamdan kopararak saptırıyorsunuz?
f) Elçinin görevlerinden birisinin Kuran'ı açklamak olduğunu iddia etmekle 16:35; 55:2; 75:19 gibi bir çok ayetle çelişiyorsunuz. Kuran'a ortak koştuğunuz kaynakları desteklemek amacıyla 16:44 ayetindeki "litubeyyine" kelimesinin kastedilmeyen anlamını seçiyorsunuz. 16:44 ayetindeki "litubeyyine" kelimesi 3:187 ve 2:159 ayetlerinde de geçer. Örneğin, aynı kelimeyi içeren 3:187 ayeti, kendilerine kitap verilen toplumların "kitabı halka açıklamalarını; asla gizlememelerini" emreder. 16:44'teki "litubeyyine" kelimesini neden "açıklama getirmek, izah etmek" olarak çeviriyorsunuz da, Kuran ile çelişmeyen "açıklama yapmak, ilan etmek" anlamını görmüyorsunuz?
g) 42:23 ayetinin anlamını kaydırarak Muhammed'in neslinden olduğunu iddia eden kişiler için ayrıcalıklı bir sınıf oluşturdunuz. "Akrabalar" ile "akrabalarım" kelimelerinin Arapça karşılıkları nedir? Bunlardan hangisi 42:23 ayetinde geçer?

Hiç yorum yok: